Geleceği Şekillendirmek: G20 Dönem Başkanı Türkiye’nin 3 “İ”si + 1 “İ”
“Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır.” – Abraham Lincoln
Değerli okurlar, derginin ilk sayısı ile birlikte sizlerle birlikte düşünsel yolculuğumuz da başlıyor. Okumakta olduğunuz bu dergi üç aylık sürelerle sizlerle buluşurken, Prizma köşesi sizleri iyi yönetişim, etik ve uyumluluğun değişik boyutlarında düşünsel yolculuklara çıkarmayı hedefliyor. Bu heyecan verici düşünsel yolculuğun ilk durağında, dergimizin ilk sayısındaki ana tema ile paralel olarak, G20 dönem başkanlığını üstlenmiş olan Türkiye’nin 2015 yılı için tanımladığı öncelikli konularına dair 3İ önermesi (inclusiveness, implementation, investment for growth) ve bunların B20 çerçevesindeki olası bazı izdüşümleri ile yola çıkalım mı? Ne dersiniz? Hazırsanız başlayalım.
Birinci “İ”, inclusiveness, yani en basit tercümesiyle kapsamlı olma, kapsama hali. 2015 G20 gündemi bakımından değerlendirildiğinde bu kavram gerek dünya gerek Türkiye ölçeğinde ekonomik büyüme ve refahın eşit dağılımının hedeflenmesi ve buna bağlı projelerin uygulanması ve gerekli durumlarda da yeni projeler geliştirilmesi anlamına geliyor. Peki, bu hedef dünya ölçeğinde az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yapısal sorunlarını çözmeye yeter mi? Bizce kısa ve orta vadede hayır. Bu sorunlar çözülmezse G20 dahilinde gerçekleştirilecek projeler gerçek anlamda başarılı olabilir mi? Eğer söz konusu projeler, her bir projenin kendisine değil de geçmişten bugüne yapılanların bileşkesine dayanan bir ortamı işaret ediyorsa, aslında birinci “İ” yani inclusiveness bakımından gelişmekte olan dünyanın başı oldukça ağrıyacak demektir, bu durumun da G20 üyesi ülkeler bakımından izdüşümleri olacağına kesin gözüyle bakabiliriz. Dolayısıyla G20 kapsamında bu konuda yapılacak çalışma ve projelerin bugünü ve geleceği çok boyutlu olarak temel alacak projeler olmasını dileyerek başka bir soruya geçelim isterseniz. Birinci “İ”nin B20 kapsamındaki izdüşümü nasıl olabilir? Buna bir yanıt iyi yönetişimin yapı taşı olarak da görebileceğimiz “integrity” kavramının içinde saklı, yani G20 dönem başkanlığının üç ana “I” önermesi neticede dördüncü bir “I” kavramını gündeme taşıyor ve bu önümüzdeki dönemde B20 bakımından çok dikkatle izlenmesi gereken bir gündem. Biraz sonra bu konuda birlikte düşünmeye devam edeceğimiz için dilerseniz birlikte ikinci “İ”ye geçelim.
İkinci “İ”, implementation, yani uygulama. Şimdiye kadar gerçekleştirilen G20 zirvelerinde ilk “İ” (inclusiveness) bakımından yol alındığı önermesine bağlı olarak, artık düşünülenlerin uygulamaya geçirilmesi öngörülmekte. Bu kendi başına çok olumlu bir adım hiç kuşkusuz ve uluslararası platformda karar alma mekanizmalarının dünyada yaşanan sorunlar bakımından sonuca varmakta uzun zaman gerektirdiğini de hesaba katarsak, bugün G20’nin belirli bir ilkelsel zemine dayandırılmış olan uygulama adımlarına yönelmek rasyonel bir davranış olarak kabul edilebilinir tabii. Ancak burada başka temel bir soru sormamız gerekebilir. Eğer G20 şu ana kadar dünyada ekonomik büyüme ve refahın eşit dağılımı bakımından uzlaşmaya dayandırılan bir yol haritasına sahipse B20 bu konuda ne yapmalı, uygulamaya nasıl destek vermeli? Henüz 2015 dönem başkanlığının ilk aylarında olduğumuza göre bu konuda uygulamada gerçekten neler olabileceğini söylemek zor ama aynı zamanda bu bir yıllık süreçte köklü değişimde beklenmiyor. Aslında bütün bu soruların yanıtı kendi başına B20 de değil, G20 ülkelerinin her birinde özel sektörle devletin karşılıklı dialoğu, uyumu ve uygulamada birbirlerini ne derece destekleyebileceklerinde saklı, diğer bir deyişle her bir ülkenin kendine özgü olan korporatist kültüründen bu kültürün yarattığı ekonomik ve sosyal gerçeklikten bahsediyoruz. Bu yanıt iyi yönetişim ilkelerini devlet ve özel sektör bileşkesi bakımından önemli ölçüde içselleştirebilmiş ülkeler için oldukça kısa zamanda ve doğru şekilde verilebilecektir. Ama tersi durumda devlet ile özel sektörün birbirine vereceği destek her zamankinden çok daha önemli. Eğer devletler iyi yönetişim için uygulamada gereken dinamizmi karşılayamıyorsa, o zaman özel sektörün kendisini sorgulaması ve destekleyici bir yol haritasını gündeme taşıması kaçınılmaz hale geliyor. Bu çerçevede Türkiye dönem başkanlığı bakımından somut olarak öne çıkan hususlar ise girişimcilik, innovasyon, KOBİ’ler olurken, sektörel olarak finans (bankacılık) ve enerji sektörleri ilk sırada yer alanlar. İstikrarlı bir büyüme için hedeflenen yatırımlar ise özellikle alt yapı yatırımları. Bütün bunların bu yıl B20 çerçevesinde uygulamaya geçirilmesi oldukça zor görünse de, aslında sanılanın aksine farklı açıdan bakıldığında çözümler mevcut. Nasıl mı? Bunun yanıtı yukarda işaret ettiğimiz dördüncü “İ” ile yani özel sektörün liderliğinde integrity kavramının iktisadi süreçlere uygulanmasıyla büyük ölçüde bulunabilinir.
Üçüncü ve son “İ”, investment for growth, yani “ekonomik büyüme için yatırım”. Diğer bir deyişle, 2015 yılı için G20 uygulamalarının temel içeriği. Bu içeriğin temelindeki en önemli hususlardan biri de küresel ticaret ve yatırım ortamının serbestleştirlmesi için yapılan çalışmalar. Son dönemde bu çalışmalar çerçevesinde örneğin TTIP sürecinin şeffaflıktan uzak olduğuna dair eleştiriler siyasi ve ekonomik boyutlarda tartışmalara neden olurken, Türkiye bu sürece doğrudan dahil olamayışının getirdiği sorunları bu yıl dönem başkanı olduğu G20 düzleminde aşabilir mi? Peki, G20 ülkeleri bu temel içeriği etkin biçimde uygulayabilirler mi? Uygulamada B20den beklentileri ne olur? Uygulamada G20 ve B20 sinerjisinin odak noktasını neler oluşturur? Bunlar temel sorular. Diğer yandan G20 ile uluslararası organizasyonların birlikte ortaya koyduğu bazı çalışmaları da göz önüne almakta fayda var, örneğin UNCTAD ve G20 işbirliği. Bazılarınız için bu ve benzer soruların yanıtları çok açık olabilir, bazılarınız için ise çok bilinmeyenli denklem gibi üzerinde iyi düşünülmesi gerekebilir. Çok bilinmeyenli denklem olduğunu düşünenleriniz haksız da değiller çünkü burada da sürdülebilir ekonomik büyüme ve geleceğe dair rasyonel yatırımlar ve bu yatırımların finansmanı için yukarıda belirtilen ilk iki önermede olduğu gibi üçüncü “İ” için de + 1 “İ” gerekiyor ama bu kavram gerek G20 gerekse B20 ajandası bakımından gündemde söylem olarak önemli bir yere sahipken, halihazırda uygulamanın nasıl bir doğrultuda gerçekleşeceğine dair eldeki veriler sürecin derinliğine kıyasla oldukça az.
Bütün bunlara ek olarak 2015 G20 ajandasının anahtar söylemlerinin merkezinde bir de “collective action” yani “toplu eylem” kavramı var. 2015 yılında G20 bir yandan yatırımlarla büyümeye ivme kazandırırken, refahın eşit dağılımı için G20 üyesi ülkelerin güç birliği yapması söz konusu. G20 ülkelerinin uluslararası yatırımdan, vergiye ve finans dünyasında sağlıklı yapıların oluşturulmasına yönelik oluşturdukları binden fazla karar ve çizilen çerçevenin hepsi bu yıl uygulanamasa bile bunların bir kısmının üye ülkelerce belirli bir ortak paydada buluşularak uygulanması söz konusu. Tabii devletlerin bu çerçevede aldıkları çeşitli kararlar sevindirici olsa da bu toplu eylemi B20nin (iş dünyasının) ve C20nin (sivil toplumun) desteğini almadan, bu grupların sinerjisini sürece katmadan ortaya koymaları söz konusu olamayacak. İşte tam bu noktada bahsettiğimiz dördüncü “İ” bir kez daha büyük önem kazanıyor, integrity, yani bütünlük, doğruluk ve dürüstlük. Peki, neden bu kadar önemli? Çünkü integrity kavramı dünya çapında yolsuzlukla mücadele (anti-corruption) sürecinin anahtar kelimesi aynı zamanda.
Bundan yaklaşık on yıl önce gerçekleşen bir çalışmada, Dünya Bankası yolsuzluk nedeniyle dünya ekonomilerindeki toplam kayıbı 1 trilyon ABD doları olarak hesaplamıştı. OECD’nin son dönemde yaptığı çalışmalara göre ise eğer yolsuzluk dünyada bir sektör olsaydı, 3 trilyon ABD dolarını aşan hacmiyle dünyanın üçüncü en büyük sektörü olabilirdi ki bu rakam dünyada yıllık bazda ortaya konan ekonomik değerin yüzde beşine denk geliyor. Bunlar yolsuzlukla mücadele söyleminin giderek artan bir ivme kazanmasına temel oluşturan son derece çarpıcı rakamlardan bazıları sadece. Ancak burada dikkat çekilmek istenilen temel husus şu; yolsuzlukla mücadele dünya çapında ve G20 içinde söylem olarak çok yaygın ancak uygulamada gerçek anlamda neredeyiz diye sormak gerekiyor. Tabii bu soruyu sorarken de yolsuzlukla mücadelenin aslında G20 misyonuyla en önemli kesişme noktasının ekonomik ve finansal istikrarı destekleyecek ortak düzenlemeler ve bu düzenlemeleri denetlemeye yönelik sağlıklı kurumsal mekanizmalar olduğu gerçeğini göz ardı etmemek de önemli. Diğer yandan sadece G20 ya da B20 ölçeğinde değil, bütün dünyada gerçek anlamda sorguladığımızda görebileceğimiz iyi uygulamalar ve geleceği şekillendirmeye yönelik insiyatifler de mevcut. Dünya ve G20 ölçeğinde istikrarı temel alan bir anlayışın rasyonel bir düzlemde gerçekleşmesinin yolu da uygulama çerçevesini doğru tanımlamaktan ve bunun için gerekli kapasiteyi süratle yaratmaktan geçmekte.
Örneğin, uygulamada neredeyiz, belki daha da önemlisi kısa ve orta vadede nerede olmalıyız sorusuna şu andaki G20 dönem başkanı Türkiye’den güzel bir katkı var; Türkiye’de Kasım ayı başından itibaren Etik ve İtibar Derneği (TEID) bünyesinde bir Turkish Integrity Center of Excellence (TICE) yani iş dünyasına bütüncül destek vermek üzere kurulan bir mükemmeliyet merkezi var. Bu mükemmeliyet merkezi bünyesinde verilecek eğitimler, geliştirilmekte olan ve geliştirilecek içerik, oluşturulacak farkındalık ile iş dünyası 2015 B20 süreci ve sonrası için çok önemli kurumsal bir yapıya kavuşmuş ve G20 bünyesindeki “uygulama” sürecine önemli destek sağlayarak girmiş oluyor. Dolayısıyla bütün iş dünyasını bu kurumsal yapının çatısı altında katkıda bulunmaya ve B20 çalışmalarında da bu insiyatifi daha ileriye götürmeye yönelik uygulamalara davet edebilmemiz ve buna bağlı değişimin doğrultusunu doğru tanımlamamız mümkün. Siz ne dersiniz? En azından 2015 yılı için tanımlanabilecek bir çözüm denklemi 3İ + 1İ değil mi? Eğer bu önermemiz sizce de olumlu karşılandıysa; toplumun tüm kesimlerini içine alan sürdürülebilinir büyüme, refah dağılımında göreceli de olsa eşitliğin sağlanması ve ekonomik büyümeyi destekleyici yatırımlara ivme kazandırmak bakımından artık kapasite artırımını ve sürdürülebilirliği de dikkate alan bir uygulama süreci için çalışmamız gerek. Bu sürecin içinde aktif olarak yer almak da Lincoln’ün yukarda belirttiğimiz sözüne referansla aslında geleceği şekillendirmek değil mi sizce?
Doç Dr. Esra Lagro