Globalleşmenin dünyayı küçültmeye başladığı 1990’lı yılların başı iş etiğinin de gündemlerimizdeki yerini almaya başladığı yıllar oldu. İletişim teknolojilerindeki hızlı gelişim dünyayı eskiden olduğundan çok daha küçük bir yer haline getirdi ki bu da şirketler ve topluluklar arasındaki etkileşimin artmasına sebep oldu.
Çok uluslu girişimler ve uluslararası inisiyatifler yolsuzlukla mücadele ve iş etiği konularında ortak bir dil, kültür hatta mevzuat geliştirmeye yöneldiler.
1939’da Amerika Birleşik Devletleri tarafından başlatılan OECD programı yolsuzlukla mücadeleyi kamu gündemine taşıdı. Amaç ticaret ve adil rekabetin yolsuzluktan etkilenmeyeceği bir ekonomik iklimin sağlanmasıydı. 1994 yılında, sanayileşmiş ülkeler rüşvet vermenin önlenmesi yönünde kararlılıklarını açıkladılar ve bu da uluslararası mevzuatın oluşması ve uygulanmasına katalizör oldu. 1997 yılında 34 OECD üyesi ülke yolsuzlukla mücadele ve rüşvetin önlenmesi konulu bir anlaşmayı imza altına aldılar. 1996’da Dünya Bankası yolsuzluk politikasında değişiklik yaptı ve yolsuzlukla mücadelede proaktif bir yöntem imlenme kararını açıkladı. Bu açıklamayı Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Ticaret Örgütü, lnter-American Kalkınma Bankası ve Asya-Afrika Kalkınma Bankası bölgesel kalkınma bankalarının benzer kararları izledi.
Son yıllarda konuya duyarlılık gösteren birçok sivil toplum kuruluşunun yapmakta olduğu gibi TEİD de etiğin şirketlerin iş yapma biçimi ve yazılı kültürlerinin temel taşı olabilmesi yolunda çalışmalarını sürdürmektedir. Bu çalışmaların en önemlilerinden biri de “Etkin Etik Programı Hazırlama ve Uygulama Rehberi” dir.
Bir etik kodu yazmak oldukça kolaydır; zor ve değerli olan ise şirket yazılı kültürünün temel taşı olacak, yaşayacak, anlaşılır ve uygulanır bir etik programının yansıması olacak etik kodunu hazırlamak daha da önemlisi sadakatle uygulamaktır. Etik kaynaklı kriz dendiğinde ilk aklımıza gelen şirketlerden Enron’ daki yaklaşım etkin bir etik yönetimi oluşturmak ve uygulamak yerine göz alıcı bir etik kodu hazırlamak olmuştu. Enron, geçmiş yılların deklare edilmeyen giderlerini deklare etmek durumunda kaldıkları, batışın başlangıcı olan 2001 Ekim ayından sadece 1 yıl önce 64 sayfalık yeni etik kodunu yayımlamıştı. Teknik bakımdan iyi hazırlanmış fakat bir ilham vermekten, içselleştirilmekten uzak bir kitapçık olarak kalmıştır.
Oysa günümüz şirketleri, azalan kaynaklar, artan rekabet, paydaş ve sivil toplum baskısı, değişen ve şeffaflık yönünde gelişen mevzuatın da etkisi ile etik yönetimini iş yapış biçimlerinin ve şirket kültürlerinin en önemli yapı taşı haline getirmek gayretindeler.
Bir iktisadi işletmenin temel işlevi ürün veya hizmet üretmek yolu ile toplum için zenginlik ve refah yaratmaktır. Bu tanım gereği “İşletmelerin başarısı toplumun refah düzeyini artırmadaki itici gücün temelini oluşturur.” demek yanlış olmaz. Ancak, iktisadi işletmeyi tanımlarken ortaya koyduğumuz bu sade ve anlaşılır tarifi artık biraz daha genişleterek “başarı”yı da iyi tanımlıyor olmanın gerektiği bir dönemdeyiz.
Standard and Poors 500 şirketleri arasında yapılan bir değerlendirmeye göre şirket değerini oluşturan maddi varlıklar ve gayri maddi varlıkların orantısal değişimi önümüze çarpıcı bir tablo koyuyor.
Şirket varlıkları bundan 35 sene önce %83 mali değerlerden oluşurken günümüzde bu oran %19 seviyesine gerilemiş, marka değeri, fikri mülkiyet hakları, şirket itibarı gibi gayri mali değerlerin toplam varlıklar içindeki oranı %80 mertebesini aşmıştır.
Bir şirketin başarısını tanımlayan unsurlar içinde sorumlu vatandaşlık, sürdürülebilir üretim politikalarının etkinliği, inovasyon politikaları ve itibar gibi kavramlar en az finansal veriler kadar önem taşımaktadır.
İş etiği tek taraflı bir olgu değildir. Toplumun tüm kesimlerinde olduğundan hiç de farklı olmayan bir karşılıklı fayda dengesidir. İş dünyası, rakip firmalar arasında bile var olan bir etik denge noktasının üzerinde yükselir.
Her şirket, hatta her profesyonel, etik kurallara uymak kadar karşı tarafın da aynı kurallara uymasından kazanır. Dolayısı ile etik kodlar sadece uygulandığı şirketi değil o şirketin paydaşları ve paydaşı olduğu üst yapılar için de bir güven noktasıdır.
Bugünün dünyasında başarılı olmak kavramı; ancak böylesi bir karşılıklılık esasında değerlendirilebilir.
İş etiğinin şirket kültürü haline gelmesi, içselleştirilmesi, yönetilmesi ve şirketin tüm fonksiyonlarına entegre edilebilmesi ise özellikle itibar ve marka değeri gibi gayri maddi varlıkların artmasının ardındaki ana itici güç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Şirketler kimi zaman etik kodu hazırlığı safhasına verdikleri önemi etik kodunu uygulamaya vermez ve etik kodunun yazılması ile sürecin tamamlandığını düşünmek hatasına düşerler; oysa etkin uygulanan bir etik kodu yaşayan bir politikanın parçasıdır.