“İş etiği”nin tarihi, kişinin onu nasıl tanımladığıyla ilgilidir. Her ne kadar kavram, farklı anlam yansımaları açısından kullanılabiliyor ve ülkeden ülkeye bir şekilde farklılık gösteriyor olsa da, mevcut kullanım şekli ABD’de çıkmıştır ve 1970’lerde dünya geneline yayılmıştır. ABD’de İ iş etiği tarihi, üç burgunun aşamanın iç içe geçmiş erek birleşmiş hali olarak değerlendirilebilir. Bu burgular da her aşama, tek tek ele alındığında en az ilgili iki dala bölünebilir. İlk burgu aşama, ki ben buna “işte etik” aşaması diyorum, etik normların aynı sosyal ve kişisel hayatlarımızda olduğu gibi, iş hayatına da geçmişten bu yana uygulanması geleneğidir.
Bu aşama tekrar, laik ve dini olarak bir iki bölüme ayrılabilir. İkinci burgu aşama, iş etiği olarak adlandırılan akademik alanın sahada çalışmaların gelişmesidir. Buna da “iş etiği” diyoruz. Bu da aynı şekilde iki ana dala ayrılmaktadır: Birincisi örnek oluşturan ve eleştirel felsefi iş etiği bölümü, diğeri ise öncelikli olarak tanımlayıcı ve deneyime dayalı sosyal bilimlerin konusu olan bir bölümdür. Üçüncü burgu aşama ise etiğin veya en azından etik özelliklerin iş dünyasından uygulanmasıdır. Bu yine bir tarafta etiğin iş hayatına ve iş uygulamalarına dahil edilmesi, diğer tarafta ise kurumsal sosyal sorumluluğun taahhüdü olarak ayrılır.
Avrupa ve Japonya iş etiği kavramıyla 1980’lerde tanışmıştır. Ancak kavram kolay tercüme edilememiş ve gelişimi her ülkede, sosyo politik ve ekonomik farklılıklardan ötürü aynı olmamıştır. Ardından dünyanın diğer taraflarına, her seferinde farklı yerel vurgu ile çeşitli yollardan kendi tarihi gelişimiyle yayılmıştır. Dünya ölçeğinde bir iş birliği şekline, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın 31 Ocak 1999 tarihinde Dünya Ekonomik Forumu’na yapmış olduğu bir konuşma ile başlayan ve resmi olarak Temmuz 2000’de başlatılan BM Global Compact ile dönüşmüştür1.
Bu üç burgudan ilki, veya iş hayatında etik burgusu, en belirsiz ve en yaygınıdır. Bu kamuoyunun, habercilerin ve yorumcuların, siyasetçilerin ve çoğu iş adamının terimi kullandığı manadır. Bu anlamda iş etiği, 1970lerden önce böyle adlandırılmamış olsa da, yeni bir konu değildir. Bu burgu etiğin hayatın diğer alanlarında uygulandığı gibi iş hayatında da uygulandığı genel inancını temsil eder. Rüşvet skandalları, iç bilgiye dayalı borsa işlemleri, yanıltıcı reklamcılık ve benzerleri, Enron, Arthur Andersen ve Bernard Madoff’un Ponzi yapısı genel olarak iş hayatında uygunsuz davranış olarak ve kamuoyunun iş etiği ile ilişkilendirdiği –veya daha belirgin olarak kurumların etik davranmadaki başarısızlıkları olarak belirir. Çiğnenen tüm ahlaki normlar toplumun tüm kesimlerini ilgilendirir. İş etiğinden bahsettiğiniz zaman bir şirketin veya işadamının yapmış olduğu uygunsuzluklarla ilgili bir hikayeyi başlatmış olursunuz.
Meşhur iş yönetimi kuramcısı Peter Drucker iş etiği diye bir kavramın olmadığını, olsa olsa işte etik olabileceğini belirtenlerden biridir. Genel standartlara göre belirgin bir şekilde uygunuz olan iş uygulamalarının haklı çıkartılması için yapılan farklı teşebbüsleri iş etiği (Drucker 1981) olarak görüyordu2. Bu tür teşebbüslere saldırmakta haklı idi fakat akademik alanın gelişmesinden evvel yazmıştı. Mevcut akademik alanı içerisinde bulunanların çoğu genel ahlaki kuralların hayatın diğer alanlarında olduğu gibi iş hayatında da uygulandığı konusunda hemfikirdir.