Geçmişe Değil, Geleceğe Konuşmak Entegre Raporlama
İçinde faaliyet gösterdikleri toplum ve ekosistem içinde şirketlerin sürdürülebilir kalmasının en önemli yolu hiç kuşkusuz şeffaflık.
100 yılı aşkın bir süredir finansal verilerini Yıllık Faaliyet raporlarıyla yatırımcılara ve topluma aktaran kurumların önünde artık yeni araçlar oluşuyor. Finansal verilerini, çevresel ve sosyal etkilerini de içeren sürdürülebilirlik verileriyle bütünleştiren Entegre Raporlama, 21. yüzyılın şirketlerinin önünde yeni yollar açıyor. Yeni bir dünyaya girmeye hazır mısınız?
Raporlamak, bugüne kayıt düşmek ve geleceğe, geçmişten kayıtlar bırakmaktır. Aynı zamanda yaptıklarımızı ve ettiklerimizi, yapacaklarımızı ve eyleyeceklerimizi ifşa etmek, taahhüt vermektir. Modern şirketlerin doğuşuyla neredeyse koşut bir tarihi var kurumsal raporlamanın. İlk finansal raporlamayı ise, 1903 yılında, Price, WaterHouse & Co.’nun doğrulamasıyla U.S. Steel isimli Amerikan çelik şirketi gerçekleştirmiş. Dolayısıyla 100 yılı aşkın bir geçmişten söz etmek mümkün.
Bu 100 yılı aşkın süreçte, dünyanın dört bir yanındaki 10 binlerce şirket, finansal verilerini, kurumsal yapılarını ve faaliyetlerini yıllık olarak raporlayarak kamuoyuyla ve yatırımcılarla paylaştı. Süreç içinde özellikle borsada işlem gören halka açık şirketlerin yıllık finansal raporlamalarını yapması da bir zorunluluk halini geldi. Ve onyıllardır dünyanın dört bir yanındaki finans piyasaları, bireysel veya kurumsal yatırımcılar, şirketlerin nereden gelip nereye gittiklerini görmek için, en temel araç olarak finansal raporlara göz atıyorlar.
Ama dünya değişiyor. Ekonomiden kültüre, sosyal hayattan teknolojiye ulaşan değişim rüzgârları, hem kurumsal hem de gündelik hayatta kullandığımız araçları değiştirirken, raporlamanın kapsam ve esasları da bu altüst oluştan azade değil tabii ki. Yıllık finansal raporlamaya getirilen en büyük eleştirilerden biri de, sözkonusu kurumun sadece finansal durum ve gelişimini ele alması ancak günümüz dünyasında en az onun kadar önemli başka gösterge ve işaretler mevcut. Bunların başında da çevresel ve sosyal etkiler geliyor. Çoğu zaman söylendiği gibi hayat boşluk tanımaz; milyon dolarların döndüğü bir üretim ve iş faaliyeti alanının çevresinde bıraktığı çevresel ve sosyal izi görmek ve kayıt altına almak için de başka araçlar geliştirilmesi gerekiyordu; gereken de oldu. 1980’lerde ilkönce kurumsal sosyal sorumluluk (KSS) ve çevresel raporlamalarla başlayan bu ölçme ve kayıt altına alma faaliyeti, bugün çokça sözü edilen ve artık çok ciddi direktiflerle standardize edilen Sürdürülebilirlik Raporlamaları ile bir üst aşamaya kavuşmuş oldu. İktisadi, sosyal ve İklim Değişikliğiyle bağlantılı olarak çevresel krizlerin ardı ardına geldiği, kesinliklerin neredeyse tümüyle yok olduğu yeni dünyanın bir ürünü olan Sürdürülebilirlik Raporlamalarının, merkezi Hollanda’da bulunan Global Reporting Initiative (GRI) tarafından çok kesin standart ve ölçümlere kavuşturulması, geçtiğimiz 15 yılın önemli kurumsal gelişim hikayelerinden biri olarak kabul edilmeli. 1999 yılından bu yana sürekli geliştirilen raporlama standartları rehber taslağı (Sustainability Reporting Guidelines), 2015 yılı itibarıyla dördüncü kez güncellenerek G4 standartları haline geldi. Her güncellemesinde standartlarını daha da belirginleştiren, sektörel olarak raporlanacak alanları standardize eden GRI, halen sürdürülebilirlik raporlaması alanının neredeyse tek inisiyatifi konumunda. Karbon emisyonlarından iş güvenliği ve sağlığına, sosyal etki analizlerinden iklim değişikliğine uyuma, iyi yönetişimden paydaş analizi ve ilişkilerine kadar uzanan bu kapsamlı raporlama standardı, kurumsal şirketlerin çevresel ve sosyal etkilerinin adeta ayrıntılı bir röntgenini çekiyor. Bir firmanın, finansal göstergeleri gayet iyi gözükmekle birlikte, iklim şartlarından sosyal çatışmalara kadar tüm normalleri giderek değişen dünyaya uyum sağlayıp sağlamadığını, risklerini ve fırsatlarını iyi yönetip yönetmediğini görmenin neredeyse tek yolu olan sürdürülebilirlik raporlamasının yokluğu bile önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir. Daha açık bir ifadeyle, sürdürülebilirlik raporlaması yapmayan kurumsal bir şirketin gerçek risklerini yönetip yönetmediği tam bir sorunsal haline gelmiş durumda. Yoksa anlatmak istemedikleri bazı şeyler mi var?
Geçmişe mi Geleceği mi Bakacağız?
Peki, yatırımcılar neden bir şirketin verilerine bakarlar? Yanıt aslında gayet basittir: Yatırıma karar verilecek şirketin kârlılığını ve gerçek durumunu görebilmek için. Ancak bugüne kadar neredeyse artık bir rutin faaliyet haline gelen yıllık Finansal Raporlama, sadece geçmiş yılın verilerini gösterecektir sizlere ama yatırımcı geleceğe bakan kişidir. Hiçbir yatırımcı, geçmişe yatırım yapmaz. Peki, geçmiş yılın verileri, gelecek yılların getirecekleri için ne kadar güvenilir bir bilgi olabilir? Nihayetinde raporda görülen her finansal veri artık geçmişte kalmıştır. Kârlılığı ne olursa olsun iş kazalarıyla dolu bir sicile ve geleceğe kim yatırım yapmak ister ki?
Özellikle emeklilik fonları gibi, her zaman uzun vadeli ve güvenli limanlar arayan finansal yapılar ise bu konuda çok daha talepkâr ve titizdir. Yatırım yapılacak şirketlerin risk ve fırsatlarını, tehditleri ve olanakları çok daha net görerek hareket etmek isterler doğal olarak…
Burada konuyu daha çok yatırımcılar özelinde anlatmaya çalışıyoruz ama bir şirketin ekosistemi ve paydaş ilişkileri aslında tabii ki çok daha geniştir. Müşterileriniz, tedarikçileriniz, iş ortaklarınız, bayileriniz, faaliyet gösterdiğiniz yerel yönetimler ve tüm bir kamu yönetimi, aslında sizin bundan sonraki yapacaklarınız ve taahhütleriniz etrafında şekillendirir size olan bakış ve tutumlarını… Bu nedenle geleceğe yönelik tüm raporlamalarınız, iş ekosisteminizi geliştirecek veya geriletecektir. Dolayısıyla sorular arka arkaya geliverir: Kirli teknolojilerle dereleri kirletip, çevresel zararlarıyla ünlü bir şirketin ürünlerini kim almak ister? Karbon emisyonlarının sınırlanmasıyla ilgili uluslararası tartışmalar yükselirken, CO2’leri ok gibi fırlayan ve bununla ilgili önlemleri yönetmeyen bir şirketin geleceğinden kim emin olabilir? Su kısıdının dünyanın bir numaralı sorunu haline geldiği günümüzde bir şirket bu kaynağını doğru yönetmek için adımlar atmadığını göstermezse, hangi yatırım fonunun radarlarına girebilir?
İşte bütün bu soruları, yıllık finansal raporlarda değil, sürdürülebilirlik raporlamalarında görebilir paydaşlar ve tam da bu nedenle gelecek bu yöne doğru akmaktadır. Peki, bir şirketin finansal verileriyle, çevresel ve sosyal etkileri, risk ve tehditleri, yönetim becerileri, aynı raporda ifade edilebilir mi? Paydaşların, şirketin tüm girdi ve çıktılarını, sayısallaştırılmış şekillerde tek bir raporda görebilmeleri mümkün mü? Bu sorunun yanıtı, bizi Entegre Raporlama’ya (Integrated Reporting) doğru götürecektir ister istemez…
Geleceğe Dönüş ve Milat
Finansal Raporlama ile Sürdürülebilirlik raporlamalarının entegre edilmesi çalışmaları görece yeni bir çalışma alanı. GRI’ın da başkanlığını yapan Mervyn King’in liderliğini üstlendiği bu girişim, global ekonomik kriz sonrasında yola koyuldu. King, kendisiyle yapılan bir röportajda, entegre raporlamanın esin kaynağı olarak, çevresel duyarlılığıyla tanınan Galler Prensi Charles’in 2009 yılında düzenlenen bir toplantıdaki sorusunu gösteriyor: “Faaliyet raporlarında, kurumların çevre konusunda yaptıklarını görmüyorum”. St. James Sarayı’nda Prens Charles’ın çağrısıyla biraraya gelen Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (International Accounting Standarts Board), BM Çevre Programı (UNEP), Uluslararası Denetmen ve Sigortacılar Kurumu (International Auditing and Assurance Board), Dünya Borsaları Federasyonu, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (The World Business Council for Sustainable Development – WBCSD) gibi önemli organizasyonlar Entegre raporlamanın temellerini atmış oldu.
King’in başkanlığını yaptığı Uluslararası Maliyeciler Federasyonu’nun (IFAC) başını çektiği bir dizi toplantı sonrası kurulan Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi IIRC’in (International Integretad Reporting Council) entegre raporlama rehberinin yayınlaması ise 2013 yılında gerçekleşti.
Bu noktada altını çizerek belirmek gerekiyor ki, Entegre Raporlama, basitçe Yıllık Finansal Faaliyet Raporları ve Sürdürülebilirlik Raporu’nun biraraya getirilmesi, aynı format içine sıkıştırılmasından çok daha öte bir çalışma. Dünyada daha sadece bir avuç kurumsal şirketin kalkıştığı Entegre Raporlama için çevresel ve sosyal etkilerinizi yani tüm dışsallıklarınızı çok iyi bir şekilde, mali kalemler halinde sayısallaştırabilmeniz gerekiyor. Bu sayısallaştırmalar sonucunda, aslında şirketin gerçek değeri ortaya çıkıyor. Entegre Raporun amacı, şirketin sürdürülebilirlikle ilgili sonuç, hedef ve beklentilerini finansal verilerle bağlantılandırarak kurumun kısa, orta ve uzun vadedeki gelecek değerinin ortaya koyulması olarak tanımlanabilir aslında. Bunun için de, kurumların sürdürülebilirlik performans göstergelerinin (KPI) şirketin en üst seviyesinde takip edilip yönetilmesi gerekiyor. Sonuç olarak Entegre Raporlama, Entegre Bir Yönetim anlayışı gerektiriyor. Evet zor ama gerçekleştirildiğinde kurumsal şirketlerin, iş dünyasının tarih öncesini kapatacak, bu anlamda milat olacak bir süreçten, gelişmeden bahsediyoruz. İyi yönetişim ve kurumsal etikle harmanlanacak bu süreç, uzun vadede iş insanlarını tam ortadan ikiye bölecek: Bugünün dünyasında mı yoksa tarih öncesinde mi iş yapacağımıza karar vermenin tam zamanı. Entegre Raporlama, bu yeni dünyaya geçişte, 21. Yüzyılın en temel araçlarından biri olacak, hiç kuşkunuz olmasın…
“Şirketler, İçinde Bulunduğu Toplumun Bir Parçasıdır”
Uluslararası Entegre Raporlama Konseyi IIRC’in Başkanı Mervyn King, hemen her yıl Türkiye’ye geliyor ve raporlamanın geleceği üzerine konuşmalar yapıyor. Finansal Raporlamanın ne yazık ki bugüne kadar “dikiz aynasından bakan bir vizyon” ortaya koyduğunu söyleyen King, Entegre Raporlama’nın geleceğe bakarak bu makus tarihi değiştirebileceğini ısrarla vurguluyor.
Denetlenebilir olmak için iletişim halinde ve anlaşılır olmalısınız. Eğer iletişim konunuz anlaşılır değilse, denetlenebilir ve şeffaf değilsiniz demektir. Tüm dünya ve lider kurumların yöneticileri artık bunun geleceğin düşünce, yönetim ve raporlama biçimi olduğu konusunda hemfikir. Dünün şirketi sanki başka hiçbir şeyi dikkate almak zorunluluğu yokmuşçasına sadece hissedar değerlerini yükseltmeyi düşünüyordu. Geçen yüzyılda şirketler birer kale gibiydi. Bu şirketler için gerekli sermayeyi zengin aileler sağlıyordu. Tek odak noktası kâr hanesiydi. Bu kârı elde etmek için dünyadaki doğal kaynakları kullandıklarını ve içinde iş yaptıkları topluluklar üzerinde etkileri olduğunu göz ardı ediyorlardı. Hâlbuki bir şirket, içinde bulunduğu toplumun bir parçasıdır, toplumdan ayrı değildir.
Gene de 1930’lardaki Büyük Buhran’dan bu yana ağırlıklı olarak sadece finansal raporlama yapılıyor. Bir muhasebeci olarak bir bilanço hazırladığınızda, bunun şirketin o andaki durumunun bir fotoğrafı olduğunu bilirsiniz. Finansal raporlar ve faaliyet raporları böyle hazırlanırdı ve bir tür, dikiz aynasından bakan bir vizyon sunar. Rapor sadece bir analist tarafından okunacakmış gibi hazırlanır. 100 yıldır finansal raporlar hazırlanıyor ancak hâlâ Uluslararası Muhasebe Standartları Kurulu (IASB) ve Finansal (Mali) Muhasebe Standartları Kurumu (FASB), bu raporların standartlarının bir noktada birleşmesi konusunu konuşuyor ve hâlâ finansal raporlarla ilgili bir standardımız yok.
Barış Doğru